4 Şubat 2019 Pazartesi

Shahrnush Parsipur WOMEN WITHOUT MEN. ERKEKSİZ KADINLAR.


Sizlere Modern İran edebiyatından çok güçlü bir romanı takdim etmek isterim. Shahrnush Parsipur WOMEN WITHOUT MEN. ERKEKSİZ KADINLAR. Bu kitapta Kalem Ajansla çalışacaz. Onların Farscadan cevirmeni kitabın üçte birini çevirmiş. Ekli dosyada sizlerle paylaştığım kitabın küçük bir bölümünü Türkçeden okuyabilirsiniz. Öncelikle sizlere kitabın küçük bir tanıtımını yapmak isterim.

Bu modern edebi başyapıtda beş kadının iç içe geçmiş hayatları konu edilen- ve bu kadınların arasında zengin ve orta yaşlı bir ev hanımı, bir fahişe ve bir okul öğretmeni de bulunan- Tahran'ın kenar mahallelerinden birinde bir arada yaşayacakları, meyve ve sebzelerle dolu zengin bahçeli bir eve gelirler. İslami mistisizm ve İran tarihinin unsurları üzerine kurgulanan hafızalardan kolay kolay silinmeyecek bu eser aile ve toplumun dar sınırlarından kaçıp kurtulan ve gelecekte erkeksiz bir yaşam sürdürmeyi hayal eden kadınları betimler.Erkeksiz kadınlar




Yapamadım. Size metni yapıştırıyorum:

Erkeksiz Kadınlar Shahrnush Parsipur Burcu Öcalgil - Turgut Say


Mehdoht Bağ yemyeşildi, balçıktan duvarıyla sırtını köye vermiş nehrin kenarında uzanıyordu. Bu tarafında bir duvar yoktu ve nehir onu koruyordu. Bağ, vişne ve kiraz ağaçlarıyla doluydu. İçinde üç odası, önünde yosunları ve kurbağalarıyla bir havuzu bulunan, yarı şehir yarı köy evlerini andıran bir ev vardı. Havuzun etrafında kum taneleri ve birkaç söğüt ağacı görünüyordu. Söğütlerin görüntüsü havuza yansıyor ve öğlen vakitleri havuzun koyu yeşili ile söğütlerin açık yeşili sessizce bir savaşa girişiyordu. Bu yüzden Mehdoht’un canı sıkılırdı, zira çok saftı ve kimsenin kimseyle kavga etmesini istemez, herkesin barış içinde yaşamasını dilerdi, dünyadaki tüm yeşillikler dahil. “Şüphesiz sakin bir renkti ama…” Ahşaptan divanın iki ayağı havuzun içinde olduğu için yosunların üstünde kayıp suya düşme ihtimali vardı hep. Mehdoht bu ahşaptan divanın üstüne oturur, su ve ağacın mücadelesine tanıklık ederdi; gökyüzünün mavisi öğlen saatlerinde her zamankinden daha fazla yeşilliklere hakim olurdu ve Mehdoht'a göre bir çeşit ‘ilahi hakem’ konumuna geçerdi. Kışları Mehdoht’un örgü örme ya da Fransızca dil kursuna gitme hayali kurmasının veya bir yolculuğu çıkmayı planlamasının tek sebebi kışın insanın daha iyi düşünebilmesiydi. Yazın her şey yok oluyordu. Yaz toz toprak, arabalar, insanlar ve güneşin ziyafetine giden büyük camların hüznüyle doluydu. “Lanet olsun, bu camların bu memlekete uymadığını neden anlamıyorlar.” Bunu düşündükçe içi sıkılır ve zorla da da olsa abisi Huşeng Bey’in davetini kabul edip bağa yerleşir, çoluk çocuğun bağrış çağırışlarına katlanırdı. Çocukların gün boyunca kiraz yiyip ishal olmalarına, geceleri de yoğurt yemelerine tanık olurdu. “Köyün yoğurdu harika,” “Evet çok lezzetli,” Benzi solmuş çocuklar genelde geceleri soğuktan titrerlerdi. Gerçi yaşlarına göre çok daha fazla yiyor veya annelerinin deyimi ile “Tıkınıyorlardı!” Eskiden öğretmenlik yaptığı dönemlerde Ehteşami Bey ona döner, “Bayan Perhami, lütfen bu defteri bir kenara koyun... Bayan Perhami lütfen zili çalın... Bayan Perhami lütfen Sogra'ya bir şeyler söyleyin, ben onun dilinden anlayamıyorum,” derdi. Ehteşami Bey hep kendisinin müdür, onun da müdür yardımcısı olmasını isterdi; bir yerde bu hiç de fena bir fikir değildi ama sonraları bir gün Ehteşamı Bey, “Bayan Perhami bu gece beraber sinemaya gidelim mi? Çok güzel bir film oynuyor,” demişti. Mehdoht'un benzi atmıştı. Bu kabalığın karşılığını nasıl vereceğini bilememişti. Adam onun hakkında ne düşünmüştü? Onu ne sanıyordu? Amacı neydi? Ehteşami Beyin onunla her konuştuğunda diğer öğretmenlerin niçin kıkırdayarak güldüklerini yeni yeni anlıyordu. Demek bir şeyler sezinliyorlardı. Hangi hakla onun hakkında öyle düşünebilirlerdi ki? Hepsine iyi bir ders vermesi gerekiyordu. Mehdoht okulu o gün bırakmıştı ama bir yıl sonra Ehteşami Bey’in tarih ve coğrafya öğretmeni Bayan Etai ile evlendiğini duyunca birdenbire göğsünün sıkıştığını hissetmişti. Göğsü öyle bir sıkışıyordu ki Mehdoht kendi kendine, “Şimdi kalbim göğsümden dışarı fırlayacak,” diye düşünmüştü. “Sorun şu ki, baba çok miras bırakmış,” Aynen öyleydi. O kış boyunca Huşeng Bey’in yeni yeni yürümeye başlayan iki çocuğu için örgü ördü. On yıl sonra da beşi için örecekti. “Bu insanlar neden sürekli çoğalır ki?” Huşeng Bey, “Elimde değil, çocukları çok seviyorum,” derdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İlgilendiğiniz takdirde bana yazınız.
aslikarasuil@gmail.com